
Su altında kalan işyerleri ve evler, yollarda kalan arabalar, karşıdan karşıya ayaklarına poşet geçirerek geçmeye çalışan insanlar, daha da acısı karşıdan karşıya geçememiş araba altında can veren hayvanlar, kazalar, her tarafta göl manzaraları…
Bir de anlayamadığım dış ülkelerde, kötü havalarda insanlar toplu taşıma araçlarını tercih ederken bizim ülkemizde niye herkes özel aracına sarılıyor? Zaten tıkanmaya müsait olan yollarımız, dayanılmayacak bir hal alıyor. Vallahi onlar mı akıllı biz mi safız yoksa onlar saf da biz mi çok akıllıyız. Buyurun, buna da siz karar verin.
Büyük şehirlerimizin hepsi altyapıdan yoksun, yine bir önceki yazımda da belirttiğim şeyler ortada. Dıştan her şey normal görünüyor ama içi kof. Sürekli kaldırım yapmalar, sürekli yenilenen yollar, ortada ummalı bir çalışma gözüküyor ama sonuç sıfır. Yapılanların hepsi iki günlük yağmurda telef oluyor. Izgaralar çöpten tıkanmış durumda. Bir de bunların yapılması için harcanan paralar var. Kimse de olan bitene sesini çıkarmıyor. Sözün kısası, kendi paramızla eziyet çekiyoruz.
Tüm bu olan bitenlerde başta ki insanları suçlayıp işin içinden sıyrılmak da doğru değil tabiî ki netice de o insanları da seçen illa ki bizleriz. Körü körüne vergi verip oy atmakla düzelecek şeyler değil bunlar. Bir şeylerin değişmesini istiyorsak taşın altına bizlerde elimizi koymalıyız. Onun suçu bunun suçu dersek ya da kaldırım taşı düşüncelerimizden sıyrılmazsak sanırım hali hazırda olduğu gibi eziyet çekmeye devam edeceğiz. Yakınıp sızlanarak da bir tek kendimizi strese sokup, üzeceğiz.
Oysaki ben, her yağmurlu günde, yakınıp sızlanmak yerine ıslak toprak kokusunun keyfini çıkarmak istiyorum. Ya siz?
Sevgiler…
Semra PINARLI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder