Bayram tatilinde Antalya’daydım. Ailem şu an orada olduğu için tatili onların yanında geçirmek için gittim. Bayram da aileyle olmak tabiî ki de herkesi mutlu edeceği gibi benim için de gayet keyifliydi fakat gördüğüm manzaralar yine beni üzmeye yetti, yine bitmemiş otel inşaatları ve yine her taraf çöp atıklarıyla doluydu.
Ben senelerdir gider gelirim Antalya’ya hatta 1990 senesinden beridir. Her gittiğimde de bir kez daha üzülüp geri dönerim. Geliştireceğiz diyerekten bir şehir bu kadar mı yok edilir, doğa güzellikleri bu kadar mı öldürülür. Kemer tarafında neredeyse deniz göremiyorsunuz artık, otellerin hepsi denizin önünde bir set oluşturmuş durumda. Bu nasıl bir yapılaşma anlamak mümkün değil. Beş yıldız diye adlandırdıkları, birbirinin aynı taş yığınları. O yıldızları, kim, nasıl ve nelere dikkat ederek veriyor, orası meçhul tabiî ki de. Pardon, şimdilerde bir de yedi yıldızlarımız var, onları unutursak ayıp olur.
Bu arada işin ilginç yanı o kadar otel yapıyorlar, o otelleri nasıl doldurmayı düşünüyorlar bilmiyorum? Antalya da bu sene herkes kan ağlıyor. En küçük esnafından tutun en büyük şirkete kadar. Oteller %50 civarında doluluk oranı yaşadılar mı öpüp başlarına koyacaklar neredeyse. Hani ortada o kadar çarpık bir görüntü var ki açıklamak inanın ki çok zor. Bir tarafta yüzlerce otel ve hala inşaatı devam edenler, gören sanki Türkiye ye akın var sanacak, diğer taraftan da bunların neredeyse yüzde ellisi dolu. Zaten o kadar tesise o kadar personel yetiştirmek de mümkün değil, bu otellerde ortalama 150 -200 civarında personel çalışıyor ve çok acıdır ki bunların %10’luk kısmı sadece eğitimli. Bu insanlardan kaliteli hizmet bekleniyor hatta beklenmekten öte öyle oldukları savunuluyor. Şaka gibi…
Yapılan yatırımlara mı, düşük hizmet kalitesine mi yoksa ziyan edilen doğa güzelliklerine mi üzülmeli. Antalya da bana göre, ki otellerin birçoğunu hemen hemen gezmiş bir insan olarak bunu söylüyorum, hakikatten beş yıldız kalitesine sahip otel sayısı bir elin parmak sayısını geçmez. Diğerlerinin hepsi, göz aldatmacasıdır, dıştan güzel görünüp içi kof olan bir meyve gibi…
Biz kendi ülkemize, kendi kendimize yeteri kadar zarar veriyoruz zaten başkalarına fırsat kalmıyor. O yüzden başkalarını suçlarken oturup bir kez daha düşünmeliyiz.
Ve eğer ki aranızda Antalya ya hiç gitmeyen varsa elini çabuk tutsun birkaç sene sonra duvardan başka görülecek bir yer kalmayacak.
Saygılarımla
Semra PINARLI
Ben senelerdir gider gelirim Antalya’ya hatta 1990 senesinden beridir. Her gittiğimde de bir kez daha üzülüp geri dönerim. Geliştireceğiz diyerekten bir şehir bu kadar mı yok edilir, doğa güzellikleri bu kadar mı öldürülür. Kemer tarafında neredeyse deniz göremiyorsunuz artık, otellerin hepsi denizin önünde bir set oluşturmuş durumda. Bu nasıl bir yapılaşma anlamak mümkün değil. Beş yıldız diye adlandırdıkları, birbirinin aynı taş yığınları. O yıldızları, kim, nasıl ve nelere dikkat ederek veriyor, orası meçhul tabiî ki de. Pardon, şimdilerde bir de yedi yıldızlarımız var, onları unutursak ayıp olur.
Bu arada işin ilginç yanı o kadar otel yapıyorlar, o otelleri nasıl doldurmayı düşünüyorlar bilmiyorum? Antalya da bu sene herkes kan ağlıyor. En küçük esnafından tutun en büyük şirkete kadar. Oteller %50 civarında doluluk oranı yaşadılar mı öpüp başlarına koyacaklar neredeyse. Hani ortada o kadar çarpık bir görüntü var ki açıklamak inanın ki çok zor. Bir tarafta yüzlerce otel ve hala inşaatı devam edenler, gören sanki Türkiye ye akın var sanacak, diğer taraftan da bunların neredeyse yüzde ellisi dolu. Zaten o kadar tesise o kadar personel yetiştirmek de mümkün değil, bu otellerde ortalama 150 -200 civarında personel çalışıyor ve çok acıdır ki bunların %10’luk kısmı sadece eğitimli. Bu insanlardan kaliteli hizmet bekleniyor hatta beklenmekten öte öyle oldukları savunuluyor. Şaka gibi…
Yapılan yatırımlara mı, düşük hizmet kalitesine mi yoksa ziyan edilen doğa güzelliklerine mi üzülmeli. Antalya da bana göre, ki otellerin birçoğunu hemen hemen gezmiş bir insan olarak bunu söylüyorum, hakikatten beş yıldız kalitesine sahip otel sayısı bir elin parmak sayısını geçmez. Diğerlerinin hepsi, göz aldatmacasıdır, dıştan güzel görünüp içi kof olan bir meyve gibi…
Biz kendi ülkemize, kendi kendimize yeteri kadar zarar veriyoruz zaten başkalarına fırsat kalmıyor. O yüzden başkalarını suçlarken oturup bir kez daha düşünmeliyiz.
Ve eğer ki aranızda Antalya ya hiç gitmeyen varsa elini çabuk tutsun birkaç sene sonra duvardan başka görülecek bir yer kalmayacak.
Saygılarımla
Semra PINARLI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder