5 Aralık 2012 Çarşamba

0 BOL OKSİJENLİ ANILAR

Biz Egelilerde nedense bir alışkanlıktır ki genelde tatil denilince, aklımıza ilk Güney Bölgesi gelir. Bu benim için de geçerliydi, güneyde gezmediğim görmediğim yer neredeyse kalmamıştır fakat kuzey bölgesiyle ilgili hep bir üşengeçlik hep bir erteleme söz konusuydu, ta ki bu son tatile kadar. Bu sefer radikal bir değişiklikle son dakikada Kaş’a gitmekten vazgeçip kendimi ve yakın arkadaşlarımdan Nihan’ı Kaz Dağı’na sürmeye karar verdim.



Düşünce aklıma düştükten sonraki ilk hareketim gideceğim yerle ilgili biraz bilgi toplamak oldu.  Kaz Dağı adına okuduklarım değil ama duyduklarım çok tutarsızdı. Okuduğum kitaplarda ve kaynaklarda Kaz Dağı ile ilgili bir dünya mitolojik efsane olmasına rağmen, Kaz Dağı için söylenen şehir efsanelerinin yanında bunlar solda sıfır kalır. Giden gitmeyen herkesin orayla ilgili bir hikayesi vardı.
 Kimine göre çok güzel, kimine göre çok sıkıcı, kimine göre tehlikeli, kimine göre mutlaka orada yaşanmalı. Kimine göre entellerin yeri, kimine göre huzurevi… Anladık ki bu böyle olmayacak. Gözümüzü karartıp iki günlüğüne de olsa,  kendimiz gözlemlemeye karar verdik.




























İşe ilk önce kalacak bir yer bulmakla başlamalıydık. Ben bir tarafta, Nihan bir tarafta önümüze bölgede bulunan otel listesini aldık ve tek tek aramaya başladık. Hedefimiz temiz, güzel, içinde her şeyi olan ama tabi ki bunların hepsinin ucuza mal olduğu bir yere ulaşmaktı. Zor bir süreçti.
 Kaz Dağı eteklerinde topu topu altı yedi tane otel mevcut, fiyatlarının yanına yaklaşmamız mümkün değil üstelik çoğu da paket program çalışıyordu. Bir umutsuzluktur gidiyor ama ben fiyatları duydukça daha da hırs yapıyordum. Ulaşılamayanın değer görmesi böyle bir şey olsa gerek. Uyku tulumumu alıp köy meydanında yatmaya razıydım.Tam bir asilik söz konusuydu.
 
En nihayetinde aradığımız otellerden biri insaflı çıktı da bize “ Yeşilyurt Köyü’nde Sahaf Pansiyon’da konaklayabilirsiniz” gibi bir laf etti. Ardından “hem temiz hem şirin hem uygun fiyatlı hem de güvenilir bir yerdir” demeyi de ihmal etmedi. O an tek bir şey için dua ediyordum “Allah’ım lütfen paket program olmasın”. Beşi bir yerde durumundan asla ödün veremezdim!




Telefonda gayet sevecen bir bayan sesi. Fırsat bu fırsat, sorularımı ardı ardına sıraladım: “ Temiz mi? Odalar kaç yataklı? Odalar geniş mi ? Oda kahvaltı mı? Servis durumunuz nasıl? Banyo tuvalet ortak mı, yoksa odalarda mevcut mu? Köyün içinde mi uzak mı? ”  Buraya kadar her şey olumlu. Artık finaldeyiz, nefesimizi tuttuk. Sonuca ulaşmak an meselesi. Soru: “Konaklama imkanı nasıl, paket program mı yoksa günlük konaklayabiliyor muyuz ?” Cevap : “ Siz istediğiniz sürede konaklama imkanına sahipsiniz. İster bir gün ister beş gün”
Nihan’la evde timsah yürüyüşündeyiz.  Kardeşim Gürkan, dehşet içinde!



Bu arada ilgilenenler için şirkette çalıştığım pozisyondan dolayı bende tatile giderken akla gelebilecek ve sorulabilecek soruların bir listesi var. İsteyene iletebilirim. Bilmeyenler için de söylüyorum, ben Semra Pınarlı, dokuz senedir Hugo Boss’ta yönetici asistanlığı yapıyorum. Bu size bir fikir vermiştir diye umuyorum.
Ve yoldaydık. Menemen,Aliağa,Bergama,Dikili,Ayvalık,Burhaniye,Edremit,Altınoluk
Küçükkuyu, iki buçuk saatin sonunda da Yeşilyurt Köyü.
Ara Bilgilendirme : Eski ismi Büyük Çetmi olan, Yeşilyurt Köyü, Kaz Dağı’nın yamaçlarında yer alır. Köyün bulunduğu bölge Truva, Leleg, Midilli, Pers, Atina, Roma,
Selçuklu ve Osmanlı hakimiyetleri görmüş ve hala bu medeniyetlerin izlerini taşımaktadır. Yüzyılların birikiminin oluşturduğu taş işçiliğinin örnekleri köydeki binalarda görülmektedir ve köyde taş yapının dışına çıkmak yasaklanmıştır.

 Köy, İda Dağı’nın göbeğinde zeytin ve çam ağaçları ile çevrilidir. Bu bölgenin dünyada oksijen oranı en yüksek ikinci yer olduğu (yılın muhtelif zamanlarında %26.5) tespit edilmiştir.
 Köyün başlıca geçim kaynağı zeytinciliktir. Zeytinağaçları köy topraklarının %90'ını kaplar ve çoğu yaşlı ağaçlardır. Bu bölge zeytini yağlık olup hemen hemen tamamı zeytinyağı üretiminde kullanılır. Bölgede üretilen zeytinyağı geleneksel sulu baskı sistemi ile elde edilen sızma zeytinyağıdır. Köyde küçükbaş hayvan olarak koyun ve keçi beslenmektedir. Köyde ayrıca bal üretimi yapılmaktadır. Bu yörenin balı kalite sıralamasında Rize'nin Anzer balından sonra ikincidir.
           

Köyün içine girdiğimizde enteresan bir şekilde araba sirkülasyonu ile karşılaştık ama çok gariptir ki ortalıkta aynı insan sirkülasyonunu görmeniz mümkün değil. O kadar araba olmasına rağmen ortalığa huzurlu bir sessizlik çökmüştü. Sağlı sollu taş evler ve her yer rengarenk. Doğanın tüm renklerini görme imkanı… Köyde yaşayanlar için belki alışıldık bir manzara bu ama biz şehirliler grinin tonlarına o kadar alışmışız ki gördüğümüz renkleri algılamakta bile bazen zorlandığımızı fark ettim.
           

 Sıra pansiyona gelmişti, bunca umutsuzluktan sonra bizi neyin beklediğini gerçekten merak ediyordum. Köy meydanına arabayı park ettikten sonra belki 50 metre yürüme mesafesi sonrası bir taş evin önündeydik. Bahçesinde Sahaf Cafe&Pansiyon yazılı bir tabela… Girişte açık bir tel kapı, sonrasında öğrendik ki köyde insanların kapıları hep açık. Bizimkinin tam aksine kilitle pek bir alakaları yok kendilerinin. Nihan’la ürkek ürkek adımımızı attık. Ortalıkta bir sessizliktir gidiyor, evde insandan eser yok sanırsınız.Yavaş yavaş üst kata çıktık. İkinci katta ufak bir hol ve üç kapı ama hala insan görebilmiş değiliz ve son kat. Meğerse herkes terasta, ellerinde birer içki günün en güzel saatinin tadını çıkarıyor. Günbatımı… Karşımızda deniz manzarası, arkamızda eşsiz renklere bürünmüş bir orman.
 Bizimse yüzümüze memnuniyet gülümsemesi çökmüş durumda.

 
Sahaf Cafe Pansiyon -Yeşilyurt Köyü,Ayvacık,Çanakkale Tel: 0 286 752 08 52
Sahaf Cafe Pansiyon-Yeşilyurt Köyü - 0 286 752 08 52

Sahaf Cafe&Pansiyon, 2006 yılında faaliyete geçmiş.Üç odalı, ufak bir bahçesi  ve kütüphanesi olan muhteşem teraslı bir dede yadigarı. Ev sahipleri Barış & Sevil Şen çifti, iki de minikleri var; Nehir ve İdil. Sevil’in ellerinden çıkan yemekler anlatılmaz, sadece tadılır. Barış’ın misafirperverliği ve hizmet anlayışı insanı şımartır.  Onlarla birlikte bizi karşılayan bir de Özgür & Şeyda Yücel çifti var. Onlar da bu sene şehir hayatını noktalayıp Kaz Dağları’na yerleşmişler. Henüz hayata geçmemiş, başarılı projeleri var. Bir sonraki turda bizzat deneyimledikten sonra eminim ki onlarla ilgili de anlatacak çok şeyim olacak. Bir de unutmadan tüm tatil boyunca bizden arkadaşlığını esirgemeyen Bilen Güneş var. Evet evet şaşırmayın. Gerçekten ismi Bilen Güneş. Bilen, başarılı bir mimar. İki senedir yurdun topraklarındaymış, on sekiz yıldır da bir ayağı hep Kaz Dağı’nda. Yeşilyurt Köyü’nde kendisine rastlama ihtimaliniz çok yüksek.


Sahaf Cafe Pansiyon ( Nihan Dirin - Sevil & Barış Şen - Şeyda&Özgür Yücel - Semra Pınarlı - Bilen Güneş )


Sahaf Cafe Pansiyon
Eşyaları odaya yerleştirdikten sonraki ilk durağımız, köy meydanında bulunan Kekik Restoran. Salatanın zeytinyağı olsun, mezeleri olsun, mangal ateşinde pişmiş etleri olsun, kilo aldırmaya oldukça elverişli. Yanınızda bir baskül götürmeniz önemle tavsiye edilir J
Sahaf Cafe Pansiyon
 
Fonda enstrümental hafif müzikler, biz hem dışarıda oturuyoruz hem de yanımızda şömine. Eee bir de demişler ki oksijeni bol havada alkol çarpmaz. Siz düşünün keyfimizi…
Ertesi gün kendimizi Kaz Dağı Milli Parkı içinde Sarıkız Mevkii’nde  daha önce tanımadığımız bir ekiple ve başımızda iki tane rehberle safari yaparken bulduk. Geçirdiğimiz günün detaylarını resimlerde bulabilirsiniz.
 Ara Bilgilendirme : Ege Bölgesi ile Marmara Bölgesi’ni birbirinden ayıran, antik çağlarda “İda Dağı” olarak anılan Kaz Dağı, Biga Yarımadası’nın en yüksek dağıdır.
   Kaz Dağı’nın üzerine yerleşmiş, kuzey-güney istikametinde uzanan derin vadi ve kanyonlar, flora ve fauna açısından zengin bir potansiyel oluşturmaktadır.
Milli parkın temel öğelerini teşkil eden doğal değerlerden ormanlar, sahilden kızılçamlarla başlayıp 800 m yükseklikte karaçamlara, daha sonra karaçam-meşe karışık ormanlarına erişmekte, daha yüksek kesimlerde ise dünyada yalnız Kazdağı’nda yetişen Kazdağı gök narına ulaşmaktadır. Bitki örtüsünün bu biyolojik çeşitliliği karaca, ayı, yaban kedisi, domuz, çakal, tilki, ağaç sansarı ve yaban tavşanına uygun yaşama ortamı oluşturmuştur. Kuşlardan ise kartal, doğan, şahin, çulluk, keklik en başta gelen türlerdir.




Kaz Dağı yapılan araştırmalar sonucunda Türkiye‘de oksijenin en bol bulunduğu bölge olarak saptanmıştır. Aynı araştırmada dünyada  oksijen kaynağı açısından Kaz Dağı , Alpler‘den sonra 2. sırada yerini almıştır.







Peki Oksijenin Faydaları Neler ? Kısaca özetleyelim ;
Kanımızı temizleyerek vücudumuzdaki toksinleri atmamıza yardımcı olur. Kirli havanın yani oksijen yoğunluğu düşük olan havanın yarattığı halsizliği ortadan kaldırarak dinçleştirir.
Vücudun hayati organlarının başında gelen beyin, şeker ve oksijen olmadan çalışamaz. Bu yüzden tüm beyin faliyetleri için oksijenin faydası gözardı edilemez.
Bilindiği gibi vücudumuzdaki hücreler sürekli olarak yaşlanmaktadır, oksijen bu yaşlanmayı geciktirir. Bu sebeple oksijen birçok merkezde gençleştirici olarak kullanılmaktadır.
Kalp sağlığımız bakımından da oksijen çok önemlidir. Kalbimizin çalışmasını düzenler, kalp yorgunluğunu azaltır.
 

 Kaz Dağı’na gidip de buraları görmediyseniz; Sarıkız Mevkii, Hasan Boğuldu Şelalesi, Ağlayan Çam, Şahindere Kanyonu, sakın ‘‘Kaz Dağı’na gittim‘‘ demeyiniz!
 Ve Kaz Dağı için sizi uyarabileceğim en önemli konu ; Kaz Dağı Milli Parkı’na Alan Kılavuzu almadan girmek yasaktır.
             Safari dönüşü tahmin edersiniz ki Nihan da ben de hem büyülenmiş hem de oksijen zehirlenmesi yaşamıştık. Malum biz şehirliler bu kadar oksijene pek alışkın değiliz.
  O gün akşam Nihan’la biraz kendimize gelmek için Küçükkuyu sahiline inmeye karar verdik. Biraz sayfiye yeri ortamı bizi kendimize getirebilirdi. Sahilde bizim oturabileceğimiz türden topu topu iki tane balık restoranı mevcuttu. Karambole bir tanesini seçtik. Necibaki Restoran, maalesef ki pek tavsiye edebileceğim cinsten değil. Eğer ki Ege’de yaşıyorsanız ve balıktan az da olsa anlıyorsanız aldığınız hizmet ve  lezzetten pek memnun kalmayabilirsiniz.
Ama yine de kendilerini öldürmeyelim, belki de o akşam bizim nasipsizliğimize denk gelmiştir bu durum.

 Ve geldik bir sonraki güne, normalde dönüş zamanımız gelmişti. Başta hatırlarsınız ki yaptığımız rezervasyon sadece iki günlüktü ama gelin görün ki ne Nihan ne de ben dönüşle ilgili tek bir kelime etmiyorduk. Bu durum ev sahimiz Barış’ın, “bugün de kalmak ister misiniz?” sorusuna kadar muallakta kaldı. Verdiğimiz cevabı az çok tahmin ediyorsunuzdur. Bizim iki günlük başlayan Kaz Dağı maceramız bir anda dört güne çıktı.
Yeşilyurt Köyü‘nde geçirdiğimiz diğer günler, köyü ve çevresini keşfetmekle geçti. Otlu şaraptan tutun,otlu kakule,tarçın,zencefil,lavanta,fesleğen) dondurmaya kadar daha önce hiç tatmadığımız lezzetlerle karşılaştık. Akşam yemeklerinde kendimizi ev sahibemiz Sevil’in ellerine teslim ettik. Yeni tanıştığımız dostlarla sabahlara kadar keyifli sohbetler geçirdik.






Sahaf Cafe Pansiyon


Sahaf Cafe Pansiyon
Orman içinde oluşturdukları  bol oksijenli ve eşsiz güzellikteki panoramaya sahip parkurlarda kendimizi doğaya bıraktık ve onların tabiriyle kentte kaybettiklerimizi yavaş yavaş geri aldığımızı hissettik. Oraları üç dört günde tamamlayabilmek mümkün değil. Her köşesini öğrenebilmek için görünen o ki, daha çok gitmemiz gerekecek.
Ertesi gün eve dönüş yolunda, üzerimizde hem bir yerden geri dönmek durumunda olmanın hüznü hem de keyifli ve güzel geçirilen zamanın huzuru vardı.

Ben gittim, gördüm,beğendim ve sevdim ve devamını görmek için en kısa zamanda yeniden gideceğim. Sizlerden de Kaz Dağı’na gitmemiş ve görmemiş olanlar varsa mutlaka gidip görmelerini şiddetle tavsiye ederim.


Semra PINARLI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder