Biz Egelilerde nedense bir alışkanlıktır ki genelde
tatil denilince, aklımıza ilk Güney Bölgesi gelir. Bu benim için de geçerliydi,
güneyde gezmediğim görmediğim yer neredeyse kalmamıştır fakat kuzey bölgesiyle
ilgili hep bir üşengeçlik hep bir erteleme söz konusuydu, ta ki bu son tatile
kadar. Bu sefer radikal bir değişiklikle son dakikada Kaş’a gitmekten vazgeçip
kendimi ve yakın arkadaşlarımdan Nihan’ı Kaz Dağı’na sürmeye karar verdim.
Düşünce aklıma düştükten sonraki ilk hareketim gideceğim yerle ilgili biraz bilgi toplamak oldu. Kaz Dağı adına okuduklarım değil ama duyduklarım çok tutarsızdı. Okuduğum kitaplarda ve kaynaklarda Kaz Dağı ile ilgili bir dünya mitolojik efsane olmasına rağmen, Kaz Dağı için söylenen şehir efsanelerinin yanında bunlar solda sıfır kalır. Giden gitmeyen herkesin orayla ilgili bir hikayesi vardı.
Kimine göre
çok güzel, kimine göre çok sıkıcı, kimine göre tehlikeli, kimine göre mutlaka
orada yaşanmalı. Kimine göre entellerin yeri, kimine göre huzurevi… Anladık ki
bu böyle olmayacak. Gözümüzü karartıp iki günlüğüne de olsa, kendimiz gözlemlemeye karar verdik.
İşe ilk önce kalacak bir yer bulmakla başlamalıydık. Ben bir tarafta, Nihan bir tarafta önümüze bölgede bulunan otel listesini aldık ve tek tek aramaya başladık. Hedefimiz temiz, güzel, içinde her şeyi olan ama tabi ki bunların hepsinin ucuza mal olduğu bir yere ulaşmaktı. Zor bir süreçti.
Kaz Dağı eteklerinde topu
topu altı yedi tane otel mevcut, fiyatlarının yanına yaklaşmamız mümkün değil
üstelik çoğu da paket program çalışıyordu. Bir umutsuzluktur gidiyor ama ben
fiyatları duydukça daha da hırs yapıyordum. Ulaşılamayanın değer görmesi böyle
bir şey olsa gerek. Uyku tulumumu alıp köy meydanında yatmaya razıydım.Tam bir asilik
söz konusuydu.

En nihayetinde aradığımız otellerden biri insaflı çıktı da bize “ Yeşilyurt Köyü’nde Sahaf Pansiyon’da konaklayabilirsiniz” gibi bir laf etti. Ardından “hem temiz hem şirin hem uygun fiyatlı hem de güvenilir bir yerdir” demeyi de ihmal etmedi. O an tek bir şey için dua ediyordum “Allah’ım lütfen paket program olmasın”. Beşi bir yerde durumundan asla ödün veremezdim!
Telefonda gayet sevecen bir bayan sesi. Fırsat bu fırsat, sorularımı ardı ardına sıraladım: “ Temiz mi? Odalar kaç yataklı? Odalar geniş mi ? Oda kahvaltı mı? Servis durumunuz nasıl? Banyo tuvalet ortak mı, yoksa odalarda mevcut mu? Köyün içinde mi uzak mı? ” Buraya kadar her şey olumlu. Artık finaldeyiz, nefesimizi tuttuk. Sonuca ulaşmak an meselesi. Soru: “Konaklama imkanı nasıl, paket program mı yoksa günlük konaklayabiliyor muyuz ?” Cevap : “ Siz istediğiniz sürede konaklama imkanına sahipsiniz. İster bir gün ister beş gün”
Nihan’la
evde timsah yürüyüşündeyiz. Kardeşim
Gürkan, dehşet içinde!

Bu arada ilgilenenler için şirkette çalıştığım pozisyondan dolayı bende tatile giderken akla gelebilecek ve sorulabilecek soruların bir listesi var. İsteyene iletebilirim. Bilmeyenler için de söylüyorum, ben Semra Pınarlı, dokuz senedir Hugo Boss’ta yönetici asistanlığı yapıyorum. Bu size bir fikir vermiştir diye umuyorum.
Ve yoldaydık.
Menemen,Aliağa,Bergama,Dikili,Ayvalık,Burhaniye,Edremit,Altınoluk
Küçükkuyu, iki buçuk saatin sonunda da Yeşilyurt
Köyü.
Ara Bilgilendirme :
Eski ismi Büyük Çetmi olan, Yeşilyurt Köyü, Kaz Dağı’nın yamaçlarında yer alır. Köyün bulunduğu bölge Truva, Leleg, Midilli, Pers, Atina, Roma,
Selçuklu ve Osmanlı hakimiyetleri görmüş
ve hala bu medeniyetlerin izlerini taşımaktadır. Yüzyılların birikiminin
oluşturduğu taş işçiliğinin örnekleri köydeki binalarda görülmektedir ve köyde
taş yapının dışına çıkmak yasaklanmıştır.
Köy, İda Dağı’nın göbeğinde zeytin ve
çam ağaçları ile çevrilidir. Bu bölgenin dünyada oksijen oranı en yüksek ikinci
yer olduğu (yılın muhtelif zamanlarında %26.5) tespit edilmiştir.
Köyün başlıca geçim kaynağı
zeytinciliktir. Zeytinağaçları köy topraklarının %90'ını kaplar ve çoğu yaşlı
ağaçlardır. Bu bölge zeytini yağlık olup hemen hemen tamamı zeytinyağı
üretiminde kullanılır. Bölgede üretilen zeytinyağı geleneksel sulu baskı
sistemi ile elde edilen sızma zeytinyağıdır. Köyde küçükbaş hayvan olarak koyun
ve keçi beslenmektedir. Köyde ayrıca bal üretimi yapılmaktadır. Bu yörenin balı
kalite sıralamasında Rize'nin Anzer balından sonra ikincidir.
Köyün içine girdiğimizde enteresan bir şekilde araba sirkülasyonu ile karşılaştık ama çok gariptir ki ortalıkta aynı insan sirkülasyonunu görmeniz mümkün değil. O kadar araba olmasına rağmen ortalığa huzurlu bir sessizlik çökmüştü. Sağlı sollu taş evler ve her yer rengarenk. Doğanın tüm renklerini görme imkanı… Köyde yaşayanlar için belki alışıldık bir manzara bu ama biz şehirliler grinin tonlarına o kadar alışmışız ki gördüğümüz renkleri algılamakta bile bazen zorlandığımızı fark ettim.
Sıra pansiyona gelmişti, bunca umutsuzluktan sonra bizi neyin beklediğini gerçekten merak ediyordum. Köy meydanına arabayı park ettikten sonra belki 50 metre yürüme mesafesi sonrası bir taş evin önündeydik. Bahçesinde Sahaf Cafe&Pansiyon yazılı bir tabela… Girişte açık bir tel kapı, sonrasında öğrendik ki köyde insanların kapıları hep açık. Bizimkinin tam aksine kilitle pek bir alakaları yok kendilerinin. Nihan’la ürkek ürkek adımımızı attık. Ortalıkta bir sessizliktir gidiyor, evde insandan eser yok sanırsınız.Yavaş yavaş üst kata çıktık. İkinci katta ufak bir hol ve üç kapı ama hala insan görebilmiş değiliz ve son kat. Meğerse herkes terasta, ellerinde birer içki günün en güzel saatinin tadını çıkarıyor. Günbatımı… Karşımızda deniz manzarası, arkamızda eşsiz renklere bürünmüş bir orman.
Sıra pansiyona gelmişti, bunca umutsuzluktan sonra bizi neyin beklediğini gerçekten merak ediyordum. Köy meydanına arabayı park ettikten sonra belki 50 metre yürüme mesafesi sonrası bir taş evin önündeydik. Bahçesinde Sahaf Cafe&Pansiyon yazılı bir tabela… Girişte açık bir tel kapı, sonrasında öğrendik ki köyde insanların kapıları hep açık. Bizimkinin tam aksine kilitle pek bir alakaları yok kendilerinin. Nihan’la ürkek ürkek adımımızı attık. Ortalıkta bir sessizliktir gidiyor, evde insandan eser yok sanırsınız.Yavaş yavaş üst kata çıktık. İkinci katta ufak bir hol ve üç kapı ama hala insan görebilmiş değiliz ve son kat. Meğerse herkes terasta, ellerinde birer içki günün en güzel saatinin tadını çıkarıyor. Günbatımı… Karşımızda deniz manzarası, arkamızda eşsiz renklere bürünmüş bir orman.
Bizimse yüzümüze memnuniyet gülümsemesi
çökmüş durumda.
![]() |
Sahaf Cafe Pansiyon-Yeşilyurt Köyü - 0 286 752 08 52 |
Sahaf Cafe&Pansiyon, 2006 yılında
faaliyete geçmiş.Üç odalı, ufak bir bahçesi
ve kütüphanesi olan muhteşem teraslı bir dede yadigarı. Ev sahipleri
Barış & Sevil Şen çifti, iki de minikleri var; Nehir ve İdil. Sevil’in
ellerinden çıkan yemekler anlatılmaz, sadece tadılır. Barış’ın
misafirperverliği ve hizmet anlayışı insanı şımartır. Onlarla birlikte bizi karşılayan bir de Özgür
& Şeyda Yücel çifti var. Onlar da bu sene şehir hayatını noktalayıp Kaz
Dağları’na yerleşmişler. Henüz hayata geçmemiş, başarılı projeleri var. Bir
sonraki turda bizzat deneyimledikten sonra eminim ki onlarla ilgili de
anlatacak çok şeyim olacak. Bir de unutmadan tüm tatil boyunca bizden
arkadaşlığını esirgemeyen Bilen Güneş var. Evet evet şaşırmayın. Gerçekten ismi
Bilen Güneş. Bilen, başarılı bir mimar. İki senedir yurdun topraklarındaymış,
on sekiz yıldır da bir ayağı hep Kaz Dağı’nda. Yeşilyurt Köyü’nde kendisine
rastlama ihtimaliniz çok yüksek.
![]() |
Sahaf Cafe Pansiyon ( Nihan Dirin - Sevil & Barış Şen - Şeyda&Özgür Yücel - Semra Pınarlı - Bilen Güneş ) |
Eşyaları odaya yerleştirdikten
sonraki ilk durağımız, köy meydanında bulunan Kekik Restoran. Salatanın zeytinyağı olsun, mezeleri olsun, mangal
ateşinde pişmiş etleri olsun, kilo aldırmaya oldukça elverişli. Yanınızda bir
baskül götürmeniz önemle tavsiye edilir J
![]() |
Sahaf Cafe Pansiyon |
Fonda enstrümental hafif müzikler, biz hem
dışarıda oturuyoruz hem de yanımızda şömine. Eee bir de demişler ki oksijeni
bol havada alkol çarpmaz. Siz düşünün keyfimizi…
Ertesi gün kendimizi Kaz Dağı Milli Parkı içinde
Sarıkız Mevkii’nde daha önce
tanımadığımız bir ekiple ve başımızda iki tane rehberle safari yaparken bulduk.
Geçirdiğimiz günün detaylarını resimlerde bulabilirsiniz.
Ara
Bilgilendirme : Ege Bölgesi ile Marmara
Bölgesi’ni birbirinden ayıran, antik çağlarda “İda Dağı” olarak anılan Kaz
Dağı, Biga Yarımadası’nın en yüksek dağıdır.
Kaz Dağı’nın üzerine yerleşmiş, kuzey-güney istikametinde
uzanan derin vadi ve kanyonlar, flora ve fauna açısından zengin bir potansiyel
oluşturmaktadır.
Milli parkın temel öğelerini teşkil eden doğal
değerlerden ormanlar, sahilden kızılçamlarla başlayıp 800 m yükseklikte
karaçamlara, daha sonra karaçam-meşe karışık ormanlarına erişmekte, daha yüksek
kesimlerde ise dünyada yalnız Kazdağı’nda yetişen Kazdağı gök narına
ulaşmaktadır. Bitki örtüsünün bu biyolojik çeşitliliği karaca, ayı, yaban
kedisi, domuz, çakal, tilki, ağaç sansarı ve yaban tavşanına uygun yaşama
ortamı oluşturmuştur. Kuşlardan
ise kartal, doğan, şahin, çulluk, keklik en başta gelen türlerdir.
Kaz Dağı yapılan araştırmalar sonucunda Türkiye‘de oksijenin en bol bulunduğu bölge olarak saptanmıştır. Aynı araştırmada dünyada oksijen kaynağı açısından Kaz Dağı , Alpler‘den sonra 2. sırada yerini almıştır.
Peki Oksijenin Faydaları Neler ? Kısaca özetleyelim ;
Kanımızı temizleyerek vücudumuzdaki toksinleri atmamıza yardımcı olur.
Kirli havanın yani oksijen yoğunluğu düşük olan havanın yarattığı halsizliği
ortadan kaldırarak dinçleştirir.
Vücudun hayati organlarının başında gelen beyin, şeker ve oksijen olmadan çalışamaz. Bu yüzden tüm beyin faliyetleri için oksijenin faydası gözardı edilemez.
Bilindiği gibi vücudumuzdaki hücreler sürekli olarak yaşlanmaktadır, oksijen bu yaşlanmayı geciktirir. Bu sebeple oksijen birçok merkezde gençleştirici olarak kullanılmaktadır.
Kalp sağlığımız bakımından da oksijen çok önemlidir. Kalbimizin çalışmasını düzenler, kalp yorgunluğunu azaltır.
Vücudun hayati organlarının başında gelen beyin, şeker ve oksijen olmadan çalışamaz. Bu yüzden tüm beyin faliyetleri için oksijenin faydası gözardı edilemez.
Bilindiği gibi vücudumuzdaki hücreler sürekli olarak yaşlanmaktadır, oksijen bu yaşlanmayı geciktirir. Bu sebeple oksijen birçok merkezde gençleştirici olarak kullanılmaktadır.
Kalp sağlığımız bakımından da oksijen çok önemlidir. Kalbimizin çalışmasını düzenler, kalp yorgunluğunu azaltır.
Ama
yine de kendilerini öldürmeyelim, belki de o akşam bizim nasipsizliğimize denk
gelmiştir bu durum.
Ve geldik bir sonraki güne, normalde dönüş zamanımız gelmişti. Başta
hatırlarsınız ki yaptığımız rezervasyon sadece iki günlüktü ama gelin görün ki
ne Nihan ne de ben dönüşle ilgili tek bir kelime etmiyorduk. Bu durum ev
sahimiz Barış’ın, “bugün de kalmak ister misiniz?” sorusuna kadar muallakta
kaldı. Verdiğimiz cevabı az çok tahmin ediyorsunuzdur. Bizim iki günlük
başlayan Kaz Dağı maceramız bir anda dört güne çıktı.

![]() |
Sahaf Cafe Pansiyon |
![]() |
Sahaf Cafe Pansiyon |
Ertesi gün eve dönüş yolunda, üzerimizde hem bir
yerden geri dönmek durumunda olmanın hüznü hem de keyifli ve güzel geçirilen
zamanın huzuru vardı.
Ben gittim, gördüm,beğendim ve sevdim ve devamını görmek için en kısa zamanda yeniden gideceğim. Sizlerden de Kaz Dağı’na gitmemiş ve görmemiş olanlar varsa mutlaka gidip görmelerini şiddetle tavsiye ederim.
Semra PINARLI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder