
Büyük bir şehir ve bambaşka insanlar. İstanbullu dışında herkes var orda, bin bir çeşit insan. Biz İzmirliler çok uzaylı kalıyoruz orda, pek bir ayrı dünyadan hissediyoruz kendimizi. Nedeni ise fazla rahatı seviyor olmamız, düzensiz yaşamaktan hoşlanmamamız sanırım bir de kalabalığa alışkın olmamamız.
Güzel şehir, büyük şehir, her caddesi ayrı bir tarih kokuyor. Bir de trafik olmasa çok daha keyifli olacak ama işte bunlar da bizim eksiklerimiz. Zamanında düşünülmeyen alt yapı eksikleri, yanlış şehir planlamaları, şu sevgili devlet büyüklerinin, rant uğruna çarpık kentleşmeye izin vermelerinin bedelini bugün hep birlikte ödüyoruz. Zaten verdiğimiz bir dünya vergi de bunun için değil mi. Onlar yap boz oynuyorlar bizde onlar eğlensin diye üzerine para veriyoruz.
Neyse farkındaysanız nerden nereye geldim halbuki İstanbul’u anlatıyordum ben, orda geçirdiğim üç günü ve üç gün içinde hissettiklerimi. Zaten gidişim çok hayırlı bir iş içindi, nikah şahidi olmaya gittim, pek de güzel oldum, olmadım değil. İki insanın bir araya gelmesi için bundan daha güzel bir konumda bulunamazdım. Kendileri benim canım ciğerim, onlara buradan da bir ömür boyu mutluluklar dilerim.
Anadolu yakasındaydı nikah, İstanbul’un en sevdiğim tarafı. Sessiz, sakin tam oturulası bir yer ama kıpırdamamak lazım hani yanlışlıkla karşı tarafa geçmeye kalktınız mı yandınız. İzmir’e en yakın yer orası gibi geliyor bana hatta bir İzmir’ linin İstanbul’da yaşayabileceği tek yer gibi. Ağaçlı yolları, sahil kenarı villaları bana Bostanlı’ yı hatırlattı. Fenerbahçe de ki yat limanını gezdiğimde kendimi Çeşme de sahil kıyısında zannettim.
Ertesi gün de bebeği gezdim bu seyahatimde, ardından Yeniköy’de Emek Kahvesi ‘ne götürdüler beni. Gitmeyenlere tavsiye ederim bu kadar şirin mi şirin bir yer. Ufak bir mekan ama pek samimi pek sıcak bir ortamı var. Boğaz kenarında menemen yedik üstüne de acı Türk kahvesi içtik. Türk kahvesi olurda fal olmaz mı? Boşuna dememişler “ fala inanma falsız da kalma” diye…
Boğaz, kim bilir kaç kişinin canını yakmış, kim bilir de kaç kişiyi sevdalandırmıştır. Tarih kokuyor orası tarih, bakmaya izlemeye doyamıyor insan.
Bir de Yıldız Parkı var, gezdiğim yerler arasında ve de hayran kaldığım. İstanbul’da yaşayanlar için büyük bir nimet orası, onca gürültünün kargaşanın içerisinde barınan bir cennet. Nasıl güzel çiçekler, nasıl güzel bir doğa harikası.
Bu gidişimde İstanbul’da en çok dikkatimi çeken şeylerden biri de bütün İstanbul caddelerini donatan laleler oldu. Rengarenk laleler. Bu konuda sanırım belediyeyi tebrik etmek gerekiyor. Neyse canım boşta olmadıkları zamanlarda oluyor, haklarını yememek lazım. Yiğidi öldür ama hakkını ver… ( sözüm meclisten dışarı )
Yolculuklar güzeldir, yeni insanlar, yeni yüzler ve farklı yaşantılar. Ne kadar İzmir’ li de olsam ne kadar şehrimi tek de geçsem, İstanbul bizim tarihimiz aksini inkar etmek mümkün değil…
Sevgiler
Semra PINARLI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder